20 Haziran 2014 Cuma

Tuz Gölü

        
            Merhaba, bildiğimiz üzere Tuz Gölü Türkiye'nin ikinci büyük gölüdür. Ayrıca Türkiye'nin en sığ gölüdür. Yine güzel ülkemizin bütün güzellikleri gibi yok olma tehlikesinde olan Tuz Gölünden bahsetmek istiyorum. 

            Gidip görmek isteyenlerin temiz tutması gereken özel bir yerdir..Gözümüzden sakınmalıyken, uzun tuz alanları üzerine otobüslerin bile çıkarak yanaştığını üzülerek gördüm....

            Her neyse... Şereflikoçhisar üzerinden İstanbul'a giderken.. Uzakta beliren, bembeyaz ve pembe rengiyle kendine çeken gölümüze girmeden suyuna el sürmeden gidemedik.Yol kenarından göle doğru ilerlediğimde çektiğim ilk fotoğraflarımdan birini paylaşmak isterim : )


         Şu güzelliğin yanından öylece gitmek olmazdı : ) Hemen çantamı atıp,ayakkabılarımı çıkarıp elimde fotoğraf makinemle tuzların üzerinde yürümeye başladım..O kadar güzel bir his ki tarifi yok...yumuşak,bembeyaz, kum gibi...


              Ancaak, paçalarınızı sıyırıp suyun içinde yürümeye başladığınızda işler değişiyor. Dibi o kadar sert ki yalın ayak basmak imkansız...Aşırı sert tuz kristalleri ayağınızı kesiyor.. Hemen arabadan terlik alıp geri geldikten sonra suyun keyfi çıkmaya başladı : ) Gidip görmek isteyenler, aman yanınıza terlik almayı unutmayın ; )

              Aşırı miktardaki tuz cildizi biraz yaksa da çok keyifli... Şu güzelliğin içinde olmak inanılmaz...


              Sudan çıktığımda, kurudukça ellerimin ayaklarımın ve suya değen kıyafetlerimin bembeyaz olduğunu gördüm.. ve yıkayacak su bulmak neredeyse imkansızdı..Ne bir çeşme ne de su satın alabileceğimiz bir yer yoktu..Neyse ki, orada mola veren bir kamyoncu sağ olsun,aracındaki deposunu bize açtı ve bütün grubun ellerini,ayaklarını yıkamasına izin verdi.


                Doğaseverlerin görmesi gereken özel bir yer Tuz Gölü... İnsanı büyüleyen bu güzelliğe ülkece sahip çıkıp,yok olmasını önleyebilmeyi temenni ederek bitirmek istiyorum.  

                                                                                                                          Sevgiler...









3 Haziran 2014 Salı

NEMRUT KALDERASI



Merhaba, sizlere ülkemizin çok da bilinmeyen (bir çok güzelliği gibi) yeterince tanıtımı yapılmayan bir yerini tanıtacağım.  Nemrut Kalderası... Hepimizin bildiği dev heykellerin bulunduğu Adıyaman'da bulunan Nemrut dağı değil :) 

Bitlis'in Tatvan ilçesinde Van gölünün batısında, Nemrut volkanı ve içerisinde bulunan Türkiye'nin en büyük krater gölü. 

Bu inanılmaz manzarayı herkes gözleriyle görmeli. Özellikle doğa gezileri yapanların kesinlikle atlamaması gereken bir doğa harikası. 

Bitlis'in Tatvan ilçesinden gidiş oldukça kolaydır. Turistler için minibüslerin yanı sıra araç kiralayarak gidilebilir. Yolda kayak merkezi, dinlenme ve konaklama için küçük bir otel bulunuyor. (Merak etmeyin yol o kadar uzun değil,1-1,5 saatte gidilebilir) orada birkaç gün geçirmek isterseniz çok uzağa gitmeden konaklayabilirsiniz. Otelin asıl amacı kış turizmi ve kayak merkezi.

Kraterin içinde irili ufaklı 5 adet göl bulunuyor. İki büyük gölün yanında su alabileceğiniz, çay içip oturabileceğiniz ufak derme çatma çay ocakları bulunuyor.(olmasa da olurmuş ama...) İnsanın olduğu her yerde oluşan çöpler maalesef bu güzelliğe de zarar veriyor. Fotoğrafta görünen mavi brandalı yer çay ocağı ve etrafta turistleri getiren araçlar görünüyor.

Uyuyan hareketli bir Volkan olan Nemrut Kraterinin yüksek kesimleri 3000m yi buluyor. Yukarıdaki panorama fotoğraf için eski ve oldukça bozuk bir yoldan gittik. Yolun bittiği noktada artık zorlu bir yürüyüş başladı. etrafta beni büyüleyen parıl parıl obsidyen taşlarıyla dolu yolun sonuna geldiğimde,yukarıdaki fotoğrafı çektiğim müthiş manzara karşımdaydı. Tarifsiz bir güzellik,inanın fotoğrafta göründüğünden çok daha güzel. Doğa severlerin kaçırmaması gereken bir manzara. Ancak bu yola minibüsler ile çıkamazsınız,kendi aracınız olmalı veya kiralık araç. 

Gitmek isteyenlere özellikle uyarım havanın belirsizliği... Genel olarak serin, mutlaka kalın bir polar yanınızda bulundurun.Hava açıksa güneş kremi sürün,çok yakıcı bir güneşi var, bulutlar üzerini örttüğünde ise birden çok soğuk bir hava oluyor,serin rüzgarlar esmeye başlıyor. Sürekli mont giyip,çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. Değişken bir havası var ve hastalanmamak için dikkatli olunmalı.  

12 km lik en büyük gölün içerisinde sonradan atılmış ve yaşam alanı olmuş balıklar bulunuyor.  Bu gölün suyu oldukça soğukken, küçük göllerin bazıları ılık suya sahip. ılıgöl gibi...

Daha öncede söylediğim gibi beni orada en çok etkileyen güzelliklerden biri de doğal taşlar.
(El değmemiş,şekillendirilmemiş doğal taşlara oldukça meraklıyımdır :)) 

 Lavların çok hızlı soğumasıyla oluşan siyah doğal cam kayaları uzun uzun inceleyip,onlara dokunmanın keyfi de başkadır. 

Obsidyen taşı olarak bilinen bu taşlardan 2-3 tane kadar almadan duramadım :) etrafa saçılmış o kadar çok kırık parça var ki.... ama elinizi kesebilir sonuçta taş dense de doğal cam ve kenarları çok keskin. 




Zirveye çıktığınızda Ahlat ilçesinin ve Van gölünün ötesinde, karlı zirvesiyle sizi selamlayan "Süphan Dağını" da görebilirsiniz... 

İyi ki gitmişim dediğim ve doğa sever herkesin görmesini tavsiye ettiğim özel bir yerdir, Nemrut Krateri ve Krater Gölü.



Not:Fotoğrafların tamamı bana aittir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun diğer güzelliklerinde görüşmek üzere hoşça kalın.